06.03.2021, 21:12

Bosna Hersek’te olan bir soykırımdır

Faik Öztrak’ı, CHP adına Bosna Hersek’in kuruluş yıldönümü vesilesiyle parti sözcüsü olarak verdiği beyanatta bölgede olanları “iç savaş” diye tanımlarken gördüğümde ilk anda şunu düşündüm: 

Bu basit bir hata değil. Türkiye’nin millî bir mesele olarak gördüğü bir konuda o konudaki en hassas noktalardan birine vurulmuş tekme gibi bir şey. CHP ve Faik Öztrak’tan bu durumu düzeltmesini beklemek hakkımız. Zira bize danışmayacakları bariz de eski genel başkanları, Bosna Hersek soykırımı esnasında Bosna için yoğun mesai harcayan Sayın Deniz Baykal'a bu konuda danışsalardı keşke. Veya ne bileyim hukukları olduğunu bildiğim, yine konuyu iyi bilen Ertuğrul Günay’a filan. En azından üzerimize düşeni yapalım ve biz anlatalım iç savaş neymiş soykırım neymiş. 

İç Savaş Nedir?

Savaşbilim olarak çevirebileceğimiz polemolojiye göre iç savaş, aynı eyalet veya ülke içindeki örgütlü gruplar arasındaki bir savaştır. Taraflardan birinin amacı, bir ülkenin veya bölgenin kontrolünü ele geçirmek, bir bölge için bağımsızlık sağlamak veya hükümet politikalarını değiştirmek olabilir.

Şimdi Dönelim 1992’nin Nisanına 

BM’ce tanınmış, genç bağımsız Bosna Hersek’in en kuzeydoğusunda kalan ve o dönemki ismiyle Eski-Yugoslavya Federasyonu’nun Sırbistan eyaletine komşu olan Bijeljina şehrine bir gün Arkan komutasındaki Sırp Milisler, Yugoslavya armalı araçlar ve silahlarla saldırıya geçer. Avrupa’nın dördüncü büyük ordusundan miras kalan cephaneyle gelen saldırı doğrudan başka bir ülkedendir ve dönemin Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç harekâtın başında kendisinin olduğunu Newsweek Dergisi’ne verdiği mülakatta beyan eder. Yani ortada bir iç savaş yok ama Sırbistan (Eski Yugoslavya) ve Hırvatistan’ın gerek yolladığı gerekse tahkim ettiği kuvvetlerin saldırısı altında ve kendi topraklarına katmak istedikleri bir Bosna Hersek var. (Şimdi yukarıdaki “iç savaş” tanımını lütfen bir daha okuyun.)

Miloşeviç, Karadziç ve Mladiç Neden Yargılandı?

Önce Miloşeviç ile başlayalım: 2001’de Lahey’de başlatılan mahkemelerde Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Kosova’da altmışaltı başlık altında soykırım ve teşebbüsü, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarından yargılandı. 

Radovan Karadzic, onbir başlıkta ilk bakışta en azından 1991 ila 1995 yılları arasında, bölgede Bosnalı Müslümanlar (Boşnaklar) ve Bosnalı Hırvatlar’a karşı etnik temizlik ve soykırım uygulamak başta olmak üzere insanlığa karşı işlenmiş suçlardan yargılandı.

Sırp Kuvvetleri Komutanı Ratko Mladiç iki başlıkta soykırım, beş başlıkta insanlığa karşı işlenmiş suçlar ve dört başlıkta savaş hukukunu çiğnemekten yargılandı. 
Yargılamaların detaylı sonuçları bir yana her üç sanık da ağır şekilde cezalar aldılar. Miloşeviç 2006’da  Lahey yakınında Scheveningen’deki infaz birimindeki hücresinde, otopsi raporuna göre kalp krizi sonucu ölü bulundu. Radovan Karadziç, kılık değiştirerek hayatına devam ederken yakalandı ve mahkemeye çıkarıldı, önce kırk yıl ile hüküm giydi, sonrasında temyiz başvurusu yaptı. Başvuru reddedildiği gibi cezası ömür boyu hapse çevrildi. Mladiç de aynı şekilde ömür boyu hapse mahkûm edildi.

Sırpların ve Mahfillerin Değirmenine Su Taşımak

Yukarıdaki açıklamalar Bosna-Hersek’te olup bitenin bir iç savaş değil bir soykırım olduğunu anlatmaya yeterli sanırım. Peki, “varsayalım bir dil sürçmesi oldu ve iç savaş dedik, bunun ne zararı var?” diye sorarsanız, anlatalım: iç savaş yaklaşımı Bosna-Hersek’te Boşnaklar’a karşı işlenen tüm suçların bir anda eşit sorumluluğa sahip taraflar arasında var olan bir uyuşmazlığa indirgenmesine zemin hazırlar.

Bu konu o kadar önemli ki Sırplar insanlık suçu işlerken bazı mahfiller olup biteni bir iç savaş olarak gösterip bölgeye dair silah ambargosunun süresini devamlı uzattılar. Dahası, Boşnakları savunmasız bıraktılar ve bölgede çoğulcu bir devlet yapısı isteyen Aliya İzzetbegoviç’i, bu şekilde iki katille eşit müzakereci olarak masaya oturtmaya çalıştılar. Oysa İzzetbegoviç seçilmiş ve BM'ce tanınmış devlet başkanıydı.  

Sırplar da yukarıdaki oyunun kurucularına istediklerini verdiler ve eski-Yugoslavya’dan gelen askerlerin üniformalarındaki alametleri ve tank, top, jip ve cemselerdeki Yugoslav yıldızlarını sökerek bu “iç savaş” sahnesinin dekorunu kurdular.

Sonra ne mi oldu?

Bölgedeki tek meşru silahlı güç olan Bosna Hersek Ordusu, yıllarca ambargo yüzünden silahsız kaldı ve topraklarını savunması engellendi. Ambargonun gerekçesi bunun bir iç savaş olduğuydu. Oysa kendilerine saldıran gayrimeşru milisler Yugoslav Ordusu’nun devasa kaynağını kullanıyordu. (İlginçtir o dönem “iç savaş” gerekçesiyle Bosna’ya en ağır ambargoyu uygulayanlarla bugün Suriye’deki her haliyle iç savaş olduğu bariz bir kriz bölgesinde taraflardan biri olan PYD’ye binlerce tır ağır silahı yollayanlar aynı gücün aynı kanadı.)

Bosna Hersek “bir yolunu” buldu ve ordusunu 150 bin kişilik bir güç haline getirdi, küçük de olsa bir silah sanayii kurdu, Sırp milislerden ele geçirdiği silahları envanterine kattı ve başta Türkiye (ölümüne az kala Özal) olmak üzere müttefikleri, yine “bir yolunu” bularak o envanterin daha da güçlenmesini sağladı. Yani ibre Bosna Hersek Ordusu yönüne dönmüştü ki “iç savaş/ambargo” lobisi mızıkçılık yapmaya başladı. Bu süreci İzzetbegoviç’in 5 Aralık 1994’te Budapeşte AGİK/AGİT Zirvesi’nde yaptığı tarihî konuşmadan okuyalım:

“Üst mevkideki biri, halk boğazlanırken, Sırpların kazandığını ilan etti. Sanki bir futbol maçını yönetiyormuş da düdüğü çalıyormuş gibi… Karadzić’in Sırpları, Bosna’nın dört bir tarafına 150’den fazla füze sistemi yerleştirdi. Bunları nereden buldular? Savunmamızın güçlenmesi oranında, bize yardım etmeye olan isteğiniz de azaldı. Neden? Bunun bir cevabı var mı? Son 50 yılda tek bir bağımsızlık savaşı kaybedilmemiştir. Bizimkinin farklı olması için bir neden göremiyorum.”
Sonrası mı? İzzetbegoviç’in Dayton masasına zorlanması ve oturtulması. Üstelik bu defa bir yanında Hırvatistan Cumhurbaşkanı Tudjman diğer yanında Sırbistan-Karadağ (Yugoslavya) Başkanı Miloşeviç. O ana kadar iç savaş olduğu iddia edilen süreç bir anda üç egemen devletin eşit olarak masaya oturmasıyla sonlanmıştı. Sırbistan ve Hırvatistan, Bosna’daki işbirlikçileri eliyle aslında Bosna Hersek ile savaşmışlardı. Tablo buydu. 

Ezcümle

İç savaş tabirini kullanmanın, Bosna Hersek mücadelesine destek vereyim derken zarar vermenin ötesinde bir şey. Bunca yıldır bir “namus meselesi” gibi üzerine titrenen bir alana böylesine bir “atış” yapmak kolay yutulur lokma değil ve karşılıksız kalmamalı. Bazılarının belirttiği gibi Öztrak’tan sadece özür değil, muradının ne olduğunu da anlatan bir izah beklemek hakkımız. 

Diyelim ki Ecz. Özgür Özel veya ne bileyim bu konularla ilgisi sınırlı olan Gürsel Tekin böyle bir söz sarf etse konunun veya devlet ciddiyetinin cahili bir gaf yaptı der geçeriz.  Ama benim sayabildiğim üçüncü nesildir devlet/siyaset işleriyle içli dışlı bir aileden gelen Faik Öztrak’ın bu söylemine dil sürçmesi diyemeyiz. En hafif tabiriyle ciddiyet eksikliği, diğer ihtimalleri varın siz düşünün.
 

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@