05.12.2022, 16:31

Bu marketler 'dev' oluncaya kadar aklınız neredeydi?

Hani şu birkaç yıl önce, CHP'lilerin birçoğunun sürekli, birinin Bilal Erdoğan'ın, diğerinin Emine Erdoğan'ın ve nihayetinde üçüncünün de Binali Yıldırım'ın olduğu yalanını durmadan yaydığı ve şimdilerde halk arasında "üç harfli marketler" diye bahsedilen işletmelerden bahsediyorum.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kurmayları, bu marketler 10'ar bin şube açıp Türkiye'nin perakende sektörünü neredeyse ele geçirip, birer tröst haline gelinceye kadar neden hiçbir şey yapmadı!

Birçok kez yazdım, söyledim, Recep Tayyip Erdoğan'ın 20 yıllık çalışma arkadaşlarının bazılarını görünce, tanıyınca, kendisi gözümde daha da büyüyor...

Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve onların takımı öyle işler yaptırmış ki Recep Tayyip Erdoğan'a, bırakın faydalı olmayı, yaşayacağımız birçok devrimi bile isteğe geciktirmişler. Peki sadece o tayfa mı?

Son günlerde 'ucuz oldukları için ünlü, ünlü oldukları için ucuz' marketlerdeki, asgari ücret-akaryakıt-üreticide artış vb gibi kalemlerde hiçbir artış olmamasına rağmen birbirleriyle temasa geçerek fiyatları ufak ufak ve düzenli, bile isteye yükseltme konusunu konuştuk ülke olarak.

***

Öncelikle şunu belirteyim ki, piyasa ekonomisinde "isteyen istediğini istediği fiyata satar" diye bir görüş ya da düşünce yoktur. Evet, piyasa ekonomisinde fiyatlara müdahale edilmez, ancak oluşan rekabet ortamı sayesinde fiyatlar 'olması gerektiği' noktaya gelir...

Türkiye'de sürekli "şu kadar ucuzuz, bu kadar bedavayız" tarzı reklamlar yapmayan marketler de var ve kimse onlara "Neden yüksek fiyatla satıyorsun" demiyor!

Mesela, Migros...

Migros'tan alışveriş yapmak adeta bir prestij gösterisine dönüştü ve kimse bu markete "Peynir neden 400 lira" diye sormuyor. Çünkü Migros, "Ucuzum, her zaman ucuzum" diye reklam yapmıyor ve ucuz olduğu için bu kadar büyüyüp 10 bin şube sayısına ulaşmıyor...

İnsanlar çok iyi biliyor ki, Migros'tan alışveriş yapanın ilk hedefi "ucuz" ürün bulmak değil, çeşit, kalite ya da rahat alışveriş imkanı. Her neyse...

Ben, bahsettiğimiz 'üç harfli' marketlerin, özellikle, bile isteye, göz göre göre fiyatlarına zam yaptığına inanmıyor, bu fikri kabul etmiyordum...

Taaa ki, BİM'in yöneticisi Galip Aykaç'ın, bir market yöneticisinden çok bir siyasetçi gibi konuşması ve başta Habertürk olmak üzere "AK Parti gitsin de ülkeye ne olursa olsun" düsturu ile hareket eden medya kuruluşlarının bu konuşmayı ve bu marketleri savunmaya başlamasından sonra fikrim değişmeye başladı...

***

Bu marketlerin fiyatları özellikle yükselttiğini düşünmüyordum...

Çünkü Tarım Kredi Kooperatiflerinde de öyle düşük fiyatlarda satış yapamıyor ve işadamlarının siyaset ile ilgilenmeyeceğini, kazançlarına bakacaklarını aklıma kazıyordum...

Ancak son aylarda yapılan denetimlerde, bu marketlerin, çok sayıda şubeli marketlerden çok, bir ürünü, üreticiden satın alıp tüketiciye ulaştırıncaya kadar adeta bir kartel'e, bir tröst'e dönüştüklerini görünce...

Bu kez yıllardır bu durumu gözleyen ve bu konuda hiçbir şey yapmayan Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma arkadaşlarına kızmaya başladım...

Dünyanın her ülkesinde sizin ticareten büyümenize kimse karışmaz ve hatta destekler. Ancak piyasada tekelleşmeye başladığınızda işte burada sorun başlar. Türkiye de birçok devlet gibi "anti kartel" ve "anti tröst" anlaşmalarına imza atmıştır.

Bir ya da birden fazla markanın, üretimden-tüketiciye ulaşıncaya kadar ortak hareket etmesi, fiyatlarda tek belirleyici olması, piyasa ekonomisinin katli demektir ve böyle bir duruma kimse sessiz kalamaz...

Hele hele Türkiye gibi neredeyse "merhaba" derken bile kutuplaştığımız ülkelerde bu tarz kartel-tröst yapılar, toplumsal düzeni bile tehdit eder hale gelir...

Düşünebiliyor musunuz, bir grup vatandaş, bu kartelleşmeden şikayet ediyor, ancak bazı yayın organları, birkaç yıl önce bu marketlere küfür ettiklerini unutup, "Marketlerin hiçbir suçu yok. AKP giderse hepimiz kurtuluruz. Yaşasın bu zamları yapan bu marketler" diye savunuyor.

***

Aslında bu sorunda da siyasi gözlükleri çıkararak davranış moduna geçmeliyiz...

Şunu unutmayalım, piyasa ekonomisini savunurken, piyasa ekonomisini bitirecek uygulamalara müsaade edilemez...

10 bin şubesi olan bir market markası, üreticiden aldığı ürünü, yine kendi mahiyetinde kurduğu üç-dört şirketle, fiyatını yükseltip yükseltip kâr üstüne kâr ederek satamaz...

Yani üreticiden 1 liraya aldığı ürünü, 5 liraya "A" şirketi, "B" ye satıp; sonra "B" şirketi de bu ürünü 10 liraya "C" şirketine satıp ardından da bu şirket, ünlü markalı markete bu ürünü 15 liraya satıp, en son market, 18 liraya sattığı ürün için, "Bakın ben 3 lira brüt kâr ederek, ürünü ucuza satıyorum" diyemez. Tabii bunu nasıl diyemez, eğer A, B, C şirketi ile bu market ortaksa, diyemez...

Dünyanın hiçbir yerinde buna müsaade edilmez...

Dünyanın hiçbir yerinde bu üçkağıda "serbest piyasa şartları" diye bakılamaz...

Bu, kartelleşmedir, tröstleşmedir...

Ve Dünya'nın her ülkesinde herhangi bazı markalar bu kadar dev olup kartelleşiyorsa buna müdahale etmeyen iktidar eleştirilir...

AK Parti'nin kurmayları...

Cumhurbaşkanı'nın bakanları...

Hemen, derhal uykularından uyanmalı ve bu işe el atmalı...

Öyle "fiyatları kontrol ediyoruz" falan gibi saçma sapan uygulamalarla değil tabii ki...

Kartelleşen, tröstleşenler, bir süre sonra iktidarı belirlemek isteyecektir, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kurmayları bu durumu göremezse; zaten 6 ay sonra müdahale edecek bir koltuk bulamayacaktır...

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@