11.10.2021, 18:17

Ne dediysem çıktı...

Bundan tam üç yıl önce 18 Ağustos 2018’de aşağıdaki yazıyı yazıp yayınlamışım:

“Enflasyon nedir? Paranın değer kaybıdır özetle.
Peki...
Son beş senedir enflasyon ile kaybettiği değeri döviz karşısında da kaybetti mi paramız?..
Basit bir hesapla, son onbeş yılın enflasyon değerleri ve döviz kurunu orantıladığınızda dolarda 7-8 lira arası bir aralık karşımıza çıkıyor. 
Zaten bir yıl öncesine kadar da ihracat yapanlar kurun düşüklüğünden, rekabetin zorlaştığından yakınıyorlardı…
Ekonomistler ise kur düşüklüğünün ithalatın artmasına sebeb olduğunu, cari açığı körüklediğini söylüyorlar idi…
Bunların hepsi doğru idi…
Fakat güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme için önce altyapı yatırımları yapılmalı, bunun için de para bulunmalı idi. 
Düşük kur ile senelerce bu kaynak sıcak para olarak kullanıldı…
Bu hem sürdürülebilir değildi, hem de gerekli altyapı yatırımlarının çoğu tamamlanmıştı.
Bu arada başkanlık sistemi ile de yönetim reformu tamamlanıp şartlar oluştuğunda, ekonomik bir düzeltme zaten zorunlu idi. 
Bunun bilinen adı develüasyondu. 
Yani paramızın gerçek ve sürdürülebilir ekonomik değerine oturtulması ciddi bir değer kaybı ile sonuçlanacaktı. 
Bunun siyasi faturası ağır olur. 
Büyük kitleler kısa vadede uğradığını düşündüğü ekonomik  kayıplardan dolayı iktidara desteğini azaltır ve öfkesini yöneltir…Dolayısı ile bu tarz ekonomik hamleleri yapmak bilgi ve cesaret ister…
İktidarlar mümkün olduğunca bu tip kararları erteler ve sorunlar geometrik olarak büyür…
Aikido diye bir savunma öğretisi var. Bunun da özeti düşmanının sana saldırmak için harcadığı enerjiyi kullanarak, senin efor sarfetmeden düşmanını kendi enerjisi ile bertaraf etmendir…
Tam da bu noktada ABD enteresan bir “ sazanlık” ile kur üzerinden ülkeye saldırınca Reis bence kasıklarını tuta tuta gülmeye başladı…
Çünkü bu sayede; 

   - Kurlar biraz sarsıntılı da olsa olması gereken yere oturacak ve zorunlu develüasyon gerçekleşecek,

  - Bunun tüm sorumluluğu ABD ve Trump’a ait olacak,

  - Uluslarası arenada ciddi bir gerilimde oluşacak saflar test edilecek,

   - Yüksek kur, lüks ve lüzumsuz ithalatı baskılayıp tasarrufu teşvik edecek,

  - İhracatçı rekabet avantajı elde edecek,

  - Turizm hızla hareketlenecek,

  -Yerlilik ve millilik bilinci hızla artacak...

  ....

Bunlar ilk aşamada sayabildiğim kazanımlarımız...

Bir oyun var elbet ama ben emin oldum ki Türkiye artık oyun kuruculardan.

Ve elbette ki en büyük oyun kurucu Allah CC …
Hayır da, şer de Allah CC ‘tan…

Şer bildiklerinizde hayır vardır diyen de Allah CC.

O zaman bu oyunu kuran kim?..
Galibi kim?..
Bir daha düşünmekte fayda var...”

***

Bu yazıda öngöremediğim bir tek pandemi var…
O gün itibari ile dolar 6 TL'ye fırlamış, birkaç ay öncesine göre yüzde 50 yükselmiş…
Eğer ki kur o seviyelerde kalmış olsa idi…
Yani Nisan 2018'de mesela 4 TL olan kur hala o seviyelerde kalsa idi…
Bugün tüm ihraç ürünlerimizi dolar bazında en az iki kat fazlaya satmak zorunda kalırdık…
Dolayısı ile uluslararası ticarette fiyat yüzünden rekabet gücümüz iyice kırılırdı…
Türk Lirası değerli olduğu için ithalat hızla artar ve ithal fiyatlar ile baş edemeyen yerli üretim gitgide yok olurdu…
İyice azalan ihracat yüzünden ithalata verecek dolar bulamayacağımız için hızla borçlanırdık…
Bir müddet (ki kısa bir müddet) sonra iflasımızı açıklar, borç yapılandırması talep ederdik…
Borçlu olduklarımız  (Cankuşları olan Yunanistan'a bile acımadıkları gibi) ülkenin tüm gelir kaynaklarına çökerlerdi…
Atmaya mermi bile bulamayacağımız için iyice sınırlarımızın içine çekilir, bizzat kendilerinin örgütleyip finanse ettikleri PKK-YPG terörüne karşı ABD ve Rusya'dan medet beklerdik…
Yıllarca akan sıcak para sonrası bir de bunun ödenmesi gereken faturası elbette olacaktı…
Son üç yıldır bu faturayı ödüyoruz…
Ancak biraz daha dişimizi sıkarsak en çok iki yıla düzlük gözüküyor…
Aslında…
Pandemi olmasaydı o iki yıl da çoktan geçmiş ve şimdi düze çıkmıştık…
İki yıldır pandemi kaynaklı kaybettiğimiz 100 milyar doları ve yoğun kısıtlamaların azalttığı iç ticareti ve pandemi mücadelesi için harcadığımız kaynakları ve harcadığımız eforu hesap edersek bugün iki yıl sonra olacağımız yere çoktan varmış olur ve başka şeyler konuşuyor olurduk…
Tam bu nokta direncin en kuvvetli olması gereken yer aslında…
Çünkü son 20 yılın kazanımlarını biraz daha sabredip kalıcı hale çeviremezsek bir yüzyıllık fetret dönemi daha çıkacak önümüze…

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@