banner163

61 yıl geçti... Hasan Polatkan'ın idam edilmeden önceki son sözleri hâlâ akıllarda...

27 Mayıs 1960 darbesinin ardından dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile idam edilen Eskişehirli Maliye Bakanı Hasan Polatkan da idam edilişinin 61. yılında anılıyor... Eskişehir'de sokak lambaları altında kitap okuyan bir çocuğun Maliye Bakanlığına ve demokrasi şehitliğine uzanan öyküsü...

SİYASET 16.09.2022, 14:02 16.09.2022, 14:27
61 yıl geçti...  Hasan Polatkan'ın idam edilmeden önceki son sözleri hâlâ akıllarda...

27 Mayıs 1960 darbesinin ardından dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile idam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan, çalışkanlığı ve başarılı icraatıyla ön plana çıkan bir isimdi. 

Polatkan'ın yargılandığı duruşmaların başsavcısı Altay Ömer Egesel 22 yıl sonra "Polatkan'a yazık oldu" ifadelerini kullanırken, eşi Mutahhare Polatkan ise "Bu kadar kendini işine veren bir insanı asacağına, bırak bu memlekette çalışsın. Ne zihniyet ne şahsi kısmet ne talih...Biz böyle gümbürtüye gittik." değerlendirmesini yapmıştı.

27 Mayıs 1960 darbesi sonrası darbecilerin idam ettiği ancak vicdanlara gömülen 3 isimden biriydi Demokrat Partinin Maliye Bakanı Hasan Polatkan.

Genç yaşlarda başarıları ve çalışkanlığıyla çevresinin takdirini kazanan Polatkan, 1. Dünya Savaşı yıllarında 1915'te Eskişehir'de dünyaya geldi.

Eskişehir'de sokak lambalarının altında kitap okuyan çocuk... 

Polatkan, çocukluğunu ise Kurtuluş Savaşı döneminde yaşadı. Eğitimini yokluk ve sıkıntı dönemlerinde zor şartlar altında sürdürürken, bir yandan da babasına iş yerinde yardım etti. Polatkan, evde ve iş yerlerinde elektriğin olmadığı bu dönemde Eskişehir'de sokak lambalarının altında kitap okurdu.

Kırım Türklerinden Giray sülalesine mensup Polatkan'ın dedeleri Türkiye'ye göç ettikten sonra Eskişehir'e yerleşti. Polatkan'ın babası ticaretle uğraşan Abdülbahri Bey annesi ise Hafız Hacı Gülsüm Hanım'dı. Polatkan, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini Eskişehir'de tamamladı.

Hasan Polatkan, eğitim aldığı okulları birincilikle bitirdi. Okul yıllarında ticari, iktisadi konuları içeren yayınlara ilgi duyan Polatkan'ın Türkiye ekonomisi hakkındaki görüşlerinin netleşmesi de bu döneme denk geldi.

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümünü 1936'da bitiren Polatkan, mezuniyetinin hemen ardından Ziraat Bankası Müfettiş Yardımcısı olarak atandı. Ekim 1936'da askere gitti ve terhisi akabinde Ziraat Bankasındaki görevine döndü.

Eskişehir vekilliğinden Maliye Bakanlığına... 

Polatkan Temmuz 1946'da yapılan seçimlerde Eskişehir'den Demokrat Parti adayı olarak milletvekili seçildi. Eskişehir'in Kırım Tatarlarından Seyit Çiftkurt'un kızı Mutahhare Hanım'la 1949 yılında evlendi. Evliliğinden Sema ve Nilgün adında iki kız çocuğu olan Polatkan'ın en büyük özelliklerinden biri de ailesine düşkünlüğüydü.

Polatkan, Mayıs 1950 seçimlerinde yine Eskişehir'den Demokrat Parti milletvekili seçilirken, birinci Adnan Menderes hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görev aldı.

İstifa eden Halil Ayan'ın yerine Maliye Bakanlığına getirilen Polatkan, ikinci ve üçüncü Adnan Menderes hükümetlerinde de bu görevi yürüttü.

Polatkan, Aralık 1955'te bu görevden istifa ederken, bir sene sonra Aralık 1956'da tekrar Maliye Bakanlığına getirildi. 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde Eskişehir'den dördüncü defa Demokrat Parti milletvekili seçilen Polatkan, askeri darbeye kadar bu görevini sürdürdü.

"Kabinenin en sağlam vekillerinden biri"

Dönemin muhalif yazarlarından Metin Toker'in yönetimindeki Akis dergisinin 1 Ocak 1955 tarihli sayısında Hasan Polatkan için şu ifadeler kullanılıyordu:

"Hasan Polatkan bir çalışkan vekildir. Çok zaman saat sekizde (aksam ve sabah) onu makamında bulmak kabildir. Demokrat Parti iktidarının bütçesini derleyip toplamak o kadar kolay olmasa gerek... Polatkan bunu muvaffakiyetle yaptığı için kabinenin en sağlam vekillerinden biridir ve sarsılması için hiç ama hiçbir sebep mevcut değildir. Türkiye'ye denk bir bütçe hediye eden ilk kabinenin Maliye Vekili olması kendisine daima şeref verecektir."

İşçi ve çiftçiler için yaptıkları ile hatırlanıyor

Polatkan, siyasi hayatı boyunca çiftçiler ve işçiler için birçok yeniliğin yolunu açtı.

Ülkesini ve insanını her yönden iyi tanıyan Polatkan, Tarım Bakanlığının bütçesi için "Nüfusunun yüzde 81'i çiftçi olan bir memlekette Tarım Bakanlığına ayrılan para, Emniyet Umum Müdürlüğüne ayrılan paradan daha az olacak olursa bu, hakikaten üzülmeye değer bir noktadır." değerlendirmesinde bulunmuştu.

Polatkan işçilerin sağlık ve giyim şartlarının iyileştirilmesi için de yoğun çaba sarf etti.

Menderes'le birlikte Kütahya'da tutuklandılar 

Hasan Polatkan, Başbakan Menderes'le 26 Mayıs 1960'ta Eskişehir'deki programlara katılırken, askeri darbenin yönetime el koyduğunu sabah saatlerinde eşi Mutahhare Polatkan'dan öğrendi.

Menderes'le birlikte Kütahya'ya geçen Polatkan, burada ihtilal kuvvetleri tarafından tutuklanarak Ankara Harp Okuluna sevk edildi. Polatkan, burada bir süre bekletildikten sonra diğer Demokrat Partililerle birlikte Yassıada'ya gönderildi.

Bu süreçte işkenceye de maruz kalan Polatkan'ın ailesi, ziyaretleri sırasında onun elinin üzerinde sigara yanıkları olduğunu da gördü.

Yassıada'daki kötü muamelelere dayanamayan Polatkan'ın bir askere "Bizi öldürecekseniz hemen öldürün ama lütfen bu hakaretleri durdurun. Artık tahammül edemiyorum." feryadında bulunduğu ailesi tarafından dile getirildi.

Polatkan, 14 Ekim 1960'ta başlayan duruşmalarda "Ali İpar, Barbara, Ankara ve İstanbul Olayları, Anayasayı İhlal ile Vinileks" dosyalarından yargılandı. Uzun yargılamalar sonrası suçlu bulunan Polatkan, 15 Eylül 1961'de idam edileceğini öğrendi.

Yargılanmasına sebep olan kanunun altında imzası olanlar yargılanmadı

"CHP Mallarının Yasayla Hazine'ye Aktarılması Davası" sanıklarından Polatkan, son savunmasında, "CHP Mallarının Hazine'ye İadesi Kanunu"nun altında imzası olan ancak daha sonra Demokrat Partiden istifa eden vekiller yerine kendisinin neden bu kanundan dolayı yargılandığını sorarak yargılamadaki usulsüzlüğe dikkati çekmişti.

Polatkan, 2 Ağustos 1961 tarihli son savunmasında Yassıada'da neden yargılandıklarının asıl sebebini şöyle açıklamıştı:

"Diktaya gidiş vehmine ve isnadına delil olarak gösterilen CHP Mallarının Hazine'ye İadesi Kanunu'nu teklif eden, Meclis kürsüsünde müdafaasını yapan bazı mebuslar bugün bu davanın müsebbiplerinden olan CHP safında bulunduğu için suçlular arasında görünmüyor. 1950'den 28 Nisan 1960 tarihine kadar 10 yıl mebusluk yapan ve 27 Mayıs'tan bir ay önce istifa edenler de suçlular arasında değil.

O halde itham edilmemizin, suçlu görülmemizin hakiki sebebini diktaya gidişe delil diye gösterilen bazı kanunları kabul etmek değil, 27 Mayıs 1960 günü Demokrat Parti iktidarının kadrosu veya hükümeti içinde bulunmuş olmamız teşkil ediyor."

Polatkan'ın son sözleri: "Karıma ve çocuklarıma söyleyin, suçsuzum"

16 Eylül 1961'de sabaha karşı gerçekleşen infazdan önce yanına gelenler arasında bulunan hemşehrisi bir üsteğmenle konuşan Polatkan'ın son sözleri ise "Karıma ve çocuklarıma söyleyin, suçsuzum. Allah'a ve vicdanıma güveniyorum. Aynı sözleri anneme ve kardeşlerime de söyleyin." oldu.

Darağacına getirilen Polatkan, sandalyenin üzerine çıkarılıp boyununa ilmek takıldığında ise "İp, gömleğimin üzerinde kalmasın." diyerek hayata gözlerini yumdu.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1990 yılında aldığı kararla itibarı iade edilen Polatkan'ın naaşı, 17 Eylül 1990'da İmralı Adası'ndan alınarak Topkapı'daki anıt mezara nakledildi.

Kibarlığı, cana yakınlığı ve çalışkanlığıyla tanınan Polatkan'ın eşi Mutahhare Polatkan idamdan sonra "Bu yaşta bu kadar çalışkan, bu kadar kendini işine veren bir insanı götürüp asacağına, bırak bu memlekette çalışsın. Memleket bu insandan faydalansın. Ne zihniyet; ne şahsi kısmet, ne talih... Biz böyle gümbürtüye gittik." değerlendirmesini yaptı.

Hakim sonucu söylemiş

Polatkan, Yassıada'da uzun savunmasını yaptıktan sonra idam kararı verilmeden önce hakimden "Kardeşim uzatma, sizi buraya gönderen güç cezalandırılmanızı istiyor bir an önce bitir de yemeğe gideceğiz." cevabını almıştı.

İdam sonrasında Polatkan ailesi çok zor dönemler geçirdi. Zaten yaşlı olan annesi Hafız Hacı Gülsüm Hanım'a oğlunun idam edildiği söylenmedi. Oğlunun Pakistan'a sürgüne gönderildiği söylenen Gülsüm Hanım, oğlunun idam edildiğini öğrenmeden hayata gözlerini yumdu.

22 yıl sonra gelen itiraf: "Listede en son sırada yer alırdı, yazık oldu"

Yassıada duruşmalarının Başsavcısı Altay Ömer Egesel, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden 22 yıl sonra 17 Eylül 1982 tarihinde Tercüman gazetesine verdiği röportajda bir itirafta bulunarak "Hasan Polatkan'a yazık oldu." dedi.

Egesel verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı: "15 idam kararı verildi. Milli Birlik Komitesi de bunların üçü için 'evet' dedi. İdam edilmelerini istemezdim. Bana göre idam edileceklerin başında Celal Bayar gelirdi. Ve idam listesinde Hasan Polatkan en son sırada yer alırdı. Polatkan'a yazık oldu."

1960 darbesi... O dönem ve sonrasında neler yaşandı? 

Aydınlı çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Menderes, siyasete 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkasının bir kolunu organize ederek başladı. Partinin kendini feshetmesinden sonra CHP'ye geçen Menderes, 1931 seçimlerinde Aydın milletvekili seçildi.

İsmet İnönü ile "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" görüşmeleri sırasında görüş ayrılığına düşen Menderes, parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP'den ihraç edildi.

Adnan Menderes, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celal Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile 7 Aralık 1945'te Demokrat Partiyi (DP) kurdu.

DP, 14 Mayıs 1950'deki seçimlerde büyük bir başarıya imza atarak yüzde 52,7 oyla 420 milletvekili çıkardı. CHP ise aynı seçimde yüzde 39,4 oy ile 63 milletvekili çıkarabildi.

TBMM Başkanlığına Refik Koraltan, Cumhurbaşkanlığına DP Genel Başkanı Celal Bayar seçilirken yeni hükümet ise Adnan Menderes başbakanlığında kurularak 22 Mayıs'ta göreve başladı. Köprülü, bu kabinede Dışişleri Bakanı oldu.

Adnan Menderes'in 10 yıllık başbakanlığı döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler yaşandı.

Paralara tekrar Atatürk'ün resmi basıldı 

Birinci Menderes Hükümeti'nin ilk icraatı "fazla masraf olduğu" gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulaması kaldırıldı.

Bu uygulamayla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri tekrar paralara basılmaya başlandı.

Menderes Hükümeti, Arapça ezan okuma yasağını kaldırarak dini özgürlüklerin önünü açtı. Eğitim ve öğretim kurumlarından laiklik adına kaldırılan din eğitimi de Menderes döneminde, dördüncü sınıftan itibaren velinin isteğine bağlı olarak yeniden verilmeye başlandı.

Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye kabul edildi

Menderes Hükümeti, 25 Temmuz 1950'deki Bakanlar Kurulu toplantısında Kore'ye askeri bir kuvvet gönderilmesine karar verdi.

Türk askerinin Kore'deki başarısı Türkiye'nin NATO'ya üye olmasında etkili oldu. Türkiye tarafından NATO'ya girmek için ilk başvuru 11 Mayıs 1950'de yapılmıştı. Adnan Menderes Hükümeti döneminde ise Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye kabul edildi. Devletin ekonomik hayata müdahalesini yoğun şekilde eleştiren Menderes, iktidara geldiği ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izledi. Menderes'in politikalarıyla ekonomide kalkınma dönemine giren Türkiye'de, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi.

İthalata getirilen kısıtlamaları kaldıran Menderes hükümeti tarafından kredi faizleri düşürülerek özel sektörün daha fazla kredi kullanımı teşvik edildi. Gelen kredilerin özellikle tarım alanında kullanılması önerilirken tarımda makineleşme çalışmaları başladı.

Yabancı sermaye girişini teşvik etmek amacıyla yasal mevzuat hazırlanarak KİT'lerin özel sektöre devri öngörüldü.

Ülkede yeni sanayi tesisleri, 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 büyüdü.

Darbenin ayak sesleri: "6-7 Eylül olayları"

2 Mayıs 1954'te yapılan genel seçimlere katılım, hiçbir kanuni zorlama olmamasına rağmen yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek oranda gerçekleşti. DP, yüzde 56 oy oranıyla Cumhuriyet tarihinin en yüksek oyunu aldı ve Meclisteki milletvekili sandalyelerinin yüzde 93'ünü kazandı.

Demokrat Parti'nin 1954'te kazandığı bu zaferin ardından, Kıbrıs'ta yaşanan sorunlar tüm ağırlığıyla hissedilmeye başlandı.

Kıbrıs konusunun müzakere edilmesi için 29 Ağustos 1955'te gerçekleştirilen Londra Konferansı'ndan, Türkiye'de yaşanan "6-7 Eylül olayları" nedeniyle bir sonuç alınamadı.

"Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalandığı"na ilişkin haberlerle başlayan "6-7 Eylül Olayları", sıkıyönetim ilan edilerek ancak bastırılabildi. Olaylar bastırılana kadar İstanbul'da Rumlara ait çok sayıda kilise, okul, iş yeri yağmalandı, yakıldı. Binlerce Rum, uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı.

DP, 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,3'lük kayıpla yüzde 47,30 oy aldı. Menderes, seçimlerin ardından parti içinde öz eleştiriye giderek seçim sonuçlarını teşkilatın yeterince çalışmamasına, basında yer alan yalan haberlere bağladı.

27 Mayıs 1960 askeri darbesi

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, Demokrat Partinin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini ileri sürerek 27 Mayıs 1960'ta sabaha karşı yönetime el koydu.

Darbeciler, TBMM ve Anayasa'yı feshetti ve siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, DP'li milletvekilleri, hükümet üyeleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada'da hapsedildi.

Menderes ve diğer DP üyeleri, bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. Menderes ve hükümet üyelerinin yargılandığı davalar, Yassıada Spor Salonu'nda görüldü.

Celal Bayar'ın "1 numaralı" sanık olduğu davada, dönemin Başbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu. Türk halkı, "demokrasi getireceğini iddia ederek demokrasiyi yargılayan" davaları "Yassıada Saati" programıyla radyodan takip etti.

Mahkeme sürecinde sanıklara kötü muamele edildiği de gündeme geldi. Darbecilerin, "Düşükler Yassıada'da" ismiyle sanıkları küçük düşürmek amacıyla çektikleri film de dönemin kabul edilemez görüntüleri arasına girdi.

592 sanıktan 288'i için idam istendi

Yassıada'daki sözde yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi. Tutuklular "vatana ihanet, Meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir'in ilçe yapılması, CHP'nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu.

592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.

Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.

Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu...

Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanının da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92'si 6 yıl ile 20 yıl arasında ağır hapis, 94'ü 5 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Bazı sanıklar kısa süreli hapis cezasına çarptırılırken bazıları beraat etti.

Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961'de sabaha karşı idam edildi. Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü. İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes'in dilinden "Allah milletimize zeval vermesin." cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi.

Menderes'in idam sehpasına çıkarıldıktan sonraki son sözleri, "Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..." oldu. Menderes, 17 Eylül'de saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi.

İtibarları 1990'da iade edildi... Cenazeleri devlet töreniyle anıt mezara nakledildi 

TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun naaşı, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı. Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinden birine ev sahipliği yapan Yassıada ise Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak yeniden doğdu.

Yassıada "Demokrasi ve Özgürlükler Adası"na dönüştürüldü 

Yassıada'nın ismi 2013'te "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" olarak değiştirildi. 2015'te de yeniden düzenleme faaliyetlerine başlanarak kültür ve kongre merkezi haline getirilmesine karar verildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla başlatılan proje kapsamında Yassıada, 60 yıl sonra "Demokrasi ve Özgürlükler Adası"na dönüştü. Demokrasi ve Özgürlükler Adası, 27 Mayıs 1960 darbesinin 60. yılında Yassıada, demokrasi ve milli iradeyi yansıtacak müze, kütüphane, konferans salonu ve Demokrasi Feneri gibi birçok sembol yapıyla yenilenerek özel bir törenle halka açıldı.

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@