20.02.2021, 07:59

Nabi Hoca'dan bu skandala müdahale etmesini istiyoruz!..

Dün medyamidas.com müthiş bir özel habere imza attı.

Birçok kirli ve Türkiye karşıtı iş ile ilgili çok önemli ipuçları veren bir çalışma idi...

Bu haberde emeği geçen arkadaşlarımı kutluyorum.

Bu haberin önemini anlamak için biraz geniş bir perspektiften bakıp filmi de biraz gerye sarmak gerekiyor...

Yirminci yüzyılda kurulmuş bir dünya düzeni vardı.

Yüzyılın ilk yarısındaki dengeler I. Dünya savaşı sonrasında kurulmuştu.

Sömürgeci vandallar bu savaşın sonunda iki şey elde etmişlerdi.

Birincisi sömürge düzeninin mevcut tek aykırı ve karşı devletini, yani Osmanlı’yı bölmüş, parçalamış, küçültmüş ve iyice güçsüzleştirmişlerdi.

İkincisi, kendi aralarında çok vahşi ve kanlı bir şekilde hesaplaşmış, ganimetleri paylaşmışlardı. Az pay aldığını düşünen ve daha fazlasını isteyen Almanya’yı da diz çöktürmüşlerdi. Rusya’yı da uzunca bir süre global oyunun dışında bırakmışlardı....

Yüzyılın yarısına gelindiğinde kurulan denge bozulmaya başladı.

Almanya yeniden güçlendi ve sömürüden yine daha çok pay derdine düştü.

Rusya kendi iç meselelerini çözüp, eski durumunun ve sömürüden payını istedi.

II. Dünya savaşı yine büyük, kanlı vandalların hesaplaşması olarak gerçekleşti.

Sömürgeciler dünyayı bir kez daha bölüştüler.

Biz Kuzey Atlantikçilerin payına düştük.

Gerçi Rusya’nın da bizde çok gözü vardı ama...

Bir kırk yıl da böyle geçti...

Yirmibirinci yüzyıla girerken tefeciler devletlerden daha güçlü hale gelmişlerdi ve bunların milliyeti yoktu...

Devleti yoktu...

Yirmibirinci yüzyılda statükonun devam etmesi zordu...

Dengeler kökünden sarsılıyordu.

Tefeciler büyük ulus devletler ile yeni sömürü paylaşımının kavgasına tutuştular...

Yalnız bu yüzyılda tefecilere de, büyük sömürgeci devletlere de tek alternatif güç varlığını hissettirmeye başladı...

Ne tefeci ne de sömürgeci olmayan, geçmişi insanlığın tarihi ile eş Büyük Türkiye ayağa kalkmaya başladı...

2009 da Davos’ta egemenlere, egemenlerin evinde ilk karşı ses yükseldi: “VAN MİNÜT”...

2013’te ise bir gür çıkış daha yaptı Türkiye: “Dünya Beşten Büyüktür”

Her ikisi de büyük çıkışlardı ve bunu ancak bir büyük devlet yapabilirdi...

Yüzyıldır dinlenen ve kendini güçlendirmeye çalışan Türkiye yeniden dünyada sahne alıyordu.

Ve...

Mevcut düzene alternatif tek ses ve fikrin sahibi idi...

Tüm sömürülenlerin, mazlumların, ezilenlerin ışığı, umudu ve lideri oluyordu...

Yalnız tüm bu süreçleri öngörenler elbette vardı...

Son yüzyıl boyunca bu sürece engel olabilmek ya da geciktirebilmek adına sürekli beşinci kol faaliyetlerini devam ettire geldiler.

Türkiye’nin en güçlü yanı inanç altyapısı ve aile yapısı idi...

Yıllarca bu ikisi ile mücadele ettiler.

Ancak dine ve inançlara ne kadar baskı uygularlarsa bu yapı o kadar güçlenip direnç kazanıyordu...

Aile yapısını bozmak için ise büyük aile yapısından çekirdek aileye geçişi teşvik ettiler...

Kadını evin dışındaki çalışma hayatına sokmak için olağan üstü çaba sarf ettiler...

Kadınlığı değersizleştirdiler...

Anneliği itibarsızlaştırdılar...

Evdeki işleri ve sorumlulukları küçümsediler....

Akrabalık, komşuluk ilişkilerini yok etmek adına çok önemli ve ısrarlı çalışmalar yaptılar...

Doğum kontrolünü teşvik ettiler...

Toplumsal cinsiyet diye uyduruk bir kavram ile kadın ve erkek tanımlarının içini boşalttılar...

Cinsiyetsiz, aseksüel ya da cinsiyet duyarsız bir toplum için çok büyük projeler yaptılar...

Kendi ülkelerinde bu kavramlar yok olalı çok zaman olmuştu....

Türkiye’de en büyük engelleri ve Türkiye’nin en güçlü yanı buydu...

Bu projelerin en önemlilerinden birisi kısaca “İstanbul Sözleşmesi” diye geçen, tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan bu sözleşme, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştı.

Ancak medyamidas.com'un haberine göre burada büyük soru işaretleri ve ciddi hukuki problemler ve hatta açıkça suç var...

Ana metin çevirilerinde özellikle yapılmış olduğu anlaşılan çeviri hataları var...

Meclis’ten geçirilen metin ile Resmi Gazete’de yayınlanan metinde bariz değişiklikler var...

Meclis’te oylanan metni Dışişleri Bakanlığı Cumhurbaşkanlığı’na gönderiyor ve Cumhurbaşkanlığı onayından sonra Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giriyor.

medyamidas.com’un haberinde metin değişiklikleri detay detay var.

Benim konum ya da takıldığım konu burası değil...

Zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu...

2020 de diyor ki: ”İstanbul Sözleşmesi dolayısıyla Sayın Erdoğan da, AK Parti de olumlu tepkiler almıştı. Cumhuriyet tarihinde nadirdir, bütün partiler Meclis’te olumlu oy verdi. İstanbul Sözleşmesi’nin tam adı “Aile İçi Şiddet ve Kadına Karşı Şiddeti Önleme Sözleşmesi”dir. O günlerde kadına karşı kadın cinayetleri artmıştı ve herkes kadın cinayetlerini engellemek için uluslararası bir sözleşmeye Türkiye’nin imza atmasına saygıyla bakıyordu. Bazıları cümlenin o kısmını alıyorlar, ben neye gururla imza attım biliyor musunuz? Kadına karşı şiddetle ilgili bir sözleşmeye gururla imza atarım, yarın da atarım.”

Bu kadar sıkı takip ediyor ve hala sıkı sıkı sahip çıkıyor...

Peki bu metin değişikliğinin sorumlusu kim?...

Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’mu?...

Ya da onaylayıp Resmi Gazete’de yayınlatan dönemin Cumhurbaşkanı Gül mü?..

medyamidas.com’un görüş aldığı hukuk doktoruna göre meclisten geçen metnin aynısı olmayan yürürlükteki metin geçersiz...

Ve bu olay suç...

Bunun sehven gerçekleşmediği ise çok açık...

Ayan beyan ortada...

Beşinci kol faaliyetlerine içerden açık destek verenler kim?...

Sözleşme geçerli mi?..

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan dönemin başbakanı olarak zaten bu imzadan nedametini belirtti...

Ancak Davutoğlu ısrarla ve şevk ile sahip çıkıyor...

Gül ise sükutu ile ikrar ediyor...

Bu haberi yazan Eskişehir orijinli medyamidas.com’un yaptığı büyük bir gazetecilik başarısı ve büyük bir skandalın deşifresidir.

2011’de Eskişehir Milletvekili ve TBMM Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı olarak görev yapmış, daha sonra bakan olarak hükûmetlerde yer almış olan Nabi Avcı Hoca’ma çağrımdır...

Bu olayın peşini bırakmamalı ve arkası çorap söküğü gibi gelecek bu işbirlikçilerin deşifresine öncü olmalıdır.

Türk toplumuna ve aile yapısına dinamit koyma peşinde olanları deşifre etmeli, yargıda gerekli cezaları almalarının takipçisi olmalıdır....

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@