banner163

22.03.2021, 16:42

İstanbul Sözleşmesi'ndeki büyük aldatmaca: Toplumsal cinsiyet!..

Biz, medyamidas.com olarak bir ay önce konuşmaya başladık bu konuyu, Türkiye iki gün önce. İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılma isteğini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan beyan etti ve işlemler başladı. Bundan sonrası hukuki ve diplomatik bir takım süreçler...
Bunun ardından "Neden uygulanmıyor" eleştirileri de yerini "neden çıktık/ayrıldık" eleştirilerine bıraktı doğal olarak. Yaklaşık 10 yıl önce imzalanan ve uygulamaya girmeyen bir sözleşmenin imzasını geri çekince, "Bundan böyle kadına şiddet serbest" olarak yorumlayan aklı evvellere bir şey anlatmaya çalışmak ne kadar doğru bilmiyorum, ancak hemen belirteyim Eskişehir AK Parti teşkilatının, 'gazeteci' Can Ataklı için suç duyurusunda bulunmasını canı gönülden destekliyorum. Biz de gazeteciyiz, yazılarımıza başlık atarken de tek bir satır yazarken de birçok kez düşünüyoruz. "Bundan sonra kadın dövmek serbest" diye neredeyse 'suça teşvik eden' bir başlık atmayı da hiçbirimiz "gazetecilik" faaliyetleri arasında görmüyoruz...
Neyse diyeceğim, İstanbul Sözleşmesi'nden imza çekmemiz her zaman olduğu gibi çoook garip noktalara geldi yine...
Belki de sırf bu yüzden, ben, İstanbul Sözleşmesi'nin "kadın"ı değil de neleri korumaya niyetli olduğuyla ilgilenmek istiyorum bu yazımda. Böylece belki, "Sadece 20 yıldır değil, binlerce yıldır 'kadını' koruyan bir milletin bu sözleşmeye ihtiyacı olmadığını da" düşünmüş oluruz...

***

Bundan yaklaşık 1 ay önce bir haber yayımlandı medyamidas.com'da. Sıkı takipçilerimiz için bile şaşırtıcı bir haberdi ve bir hayli ses getirdi...
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul Sözleşmesi'ni imzaladıktan sonra metni, doğal olarak, TBMM'ye getiriyor. Fark ettik ki, bu metin ile orijinal metin arasında birçok fark var. Aslında buradaki farklılıkları ilk fark eden biz değiliz, yıllar önce de yazılmıştı. Beri yandan gördük ki, metin TBMM'de imzalandıktan sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün önüne giderken yeniden değiştiriliyor ve Resmi Gazete'de de bu haliyle yayımlanıyor. Bu durumu gündeme ilk getiren medyamidas.com oldu...
Nedir farklar...
Örneğin, İstanbul Sözleşmesi'nin ana metninde "toplumsal cinsiyet" kavramı kullanılıyor. TBMM'ye gelen metinde bu kavramın yerine sürekli "cinsiyet" deniliyor, ancak sonra Resmi Gazete'de yayımlanan metinde bütün "cinsiyet" tabirleri, "toplumsal cinsiyet" olarak değiştiriliyor...
Ne farkı var?
"Cinsiyet" bildiğiniz gibi daha anne karnında oluşan erkek ya da kadın olma halimiz...
"Toplumsal cinsiyet" ise erkek ya da kadın olarak doğduktan sonra kendimizi farklı farklı cinsiyetlerle tanımlama hali...
Yani, İstanbul Sözleşmesi'nin ana metninde mesela, "Kimse toplumsal cinsiyetinden ötürü ötekileştirilemez" diyorsa, bu cümle TBMM'de imzalanan halinde "Kimse cinsiyetinden ötürü ötekileştirilemez" haline getirilmiş.
Bizim milletimiz binlerce yıldır kadın/erkek ötekileştirilmesinin ötesinde geleneklere sahip zaten. Toplumun bir kesiminin "kadın dediğin evinde oturur, çocuk doğrurur ve büyütür" düşüncesine sahip olması, o kişilerin şahsi görüşüdür. Oysa devletimiz, kurulduktan birkaç yıl sonra "kadını" toplumsal hayatın içine dahil etmek için uğraş vermiş, yasal düzenlemeler yapmıştır. Hangi parti iktidarda olursa olsun bu durum değişmemiştir. Unutmayalım ki, 1993 yılında "kadın" başbakanımız vardı, 1930'ların başından beri kadınlar çalışma hayatının içindedir, içinde olmaya devam edecektir...
Diyeceğim şu...
"Kadın"ı korumak, ötekileştirmemek ve toplum hayatının içine dahil etmek için düzenlendiği düşünülen bir metne imza atmak, bu ülke milletvekillerinin çoğu için "sıradan" bir iştir, bence, öyle de olmalıdır...

***

Beri yandan...
"Cinsiyet" ile "toplumsal cinsiyeti" aynı kabul edip, "kadını koruyorum" diye, "kadınların kendisini 'kadın' değil de lezbiyen, erkeklerin kendisini 'erkek' değil de gay olarak tanımlamasını istemek ve bunu yaygınlaştırabilmelerini sağlamak" konusunda imza vermek istemeyen milletvekillerini de "nasıl imzalamazsınız" diye kınayamam, kimsenin de bu kınamaya hakkı olduğunu söyleyemem...
Bütün tek Tanrılı dinler "eşcinselliği" ya da "heteroseksüel ilişki dışındaki ilişki türlerini" reddeder ve lanetler. Bir insana, "Sen Hıristiyansın/Müslümansın ama evrensel hukuk gereği eşcinsel evliliği kabul etmek zorundasın" denemez, bu dayatmaya girer...
Devlet, tabii ki, eşcinsel tercihleri olan kişileri, oluşacak muhtemel şiddet unsurlarına karşı korumak zorundadır, bu kısmı tartışan kesim emin olun ülkemizde yüzde 5'i geçmez. Ve fakat eşcinsellerin yasal evlilik yapmaları ve toplum içinde kendi 'cinsel tercihlerini' propaganda unsuru olarak kullanmak istemelerine itiraz edenlere de "Çağdışı, gerici, ortaçağ sapkını, yobaz" denemez...
Nasıl ki bir insan hayata geldiği cinsiyetin dışında bir seks yaşantısı tercih edebiliyorsa diğer bir insan da bu durumun 'göz önünde' yaşanmaması gerektiğini, pedagojik, sosyolojik ve dini hükümler nedeniyle söyleyebilir, söyleyebilmelidir...
İşte İstanbul Sözleşmesi'ne itiraz edenlerin çok büyük bir bölümünün itiraz gerekçesi budur...

***

Tabii ki "kadın evde otursun, çocuk doğursun, çocuklarını büyütsün, tek başına sokağa bile çıkmasın" isteğinde olan bir kesim var ülkemizde...
Genel nüfusa oranları beni hiç ilgilendirmiyor...
Bu tarz yaşamak isteği bir tercihtir ve kimse bu tercihe karışamaz...
Bir kadın (Batı'da erkek örnekleri de var), "Ben çalışmak istemiyorum, evde oturacak ve kocam ile çocuklarımın hayatını kolaylaştırmak konusuyla ilgileneceğim" diyorsa hiç kimse "Ne kadar çağdışı bir düşünce, bu kadının zorla çalıştırılması lazım" diyemez. Herkes birbirini "çağdışı" olmakla itham edebilir, ancak kimse kimseye "zorla" bir şey yaptıramaz...
Devlet, okumak, çalışmak isteyen 18 yaşını geçmiş vatandaşları için önaçıcı politikalar geliştirmek ve erkek/kadın ayırmadan insanların toplum hayatına dahil olabilmeleri için fırsat eşitliği oluşturmak zorundadır. Bu konu başka, diğeri başka...
Bence bir 'aile reisi', çocuklarını okula göndermiyorsa bu duruma devlet müdahale etmeli, ancak aynı baba "O zaman ben kızımın sadece kız öğrenciler arasında okumasını ya da kızımın başörtüsü takmasını istiyorum" diyorsa, devletin, bu isteğin de önünü açması gerekir.
Adalet ve Kalkınma Partisi, yaklaşık 19 yıldır süren iktidarında büyük büyük işler yaparak bu durumu tam da benim gibilerin tanımladığı duruma getirmiştir...
Kişi, 18 yaşını geçtikten sonra kimse tarafından herhangi bir tavır için zorlanamaz. Devlet bu durumun garantisidir, olmalıdır. Ancak, "Ben eşimin çalışmasını istemiyorum" diyen bir erkek ile evlenmeyi kabul eden bir kadına da "Ne münasebet, çalışmak zorundasın" denilemez, buna kimsenin hakkı yoktur...
AK Parti'nin 19 yıllık iktidarında emin olun "kadınların toplum hayatına dahil olması" için yaptıkları, hiçbir kişi tarafından sorgulanamaz. Başı örtülü diye okuma hakkı elinden alınan kadınların var olduğu bir ülkeden, bugün toplumun her katmanında ister başı açık ister örtülü olarak kadınlarımız 'istedikleri' kadar yer alabilmektedir...
Ve hatta emin olun AK Parti tabanının bir bölümü, partilerini, oy verseler bile, kadınların iş hayatında yer almalarına yönelik uygulanan politikalar nedeniyle eleştirmektedir. Ve belki AK Parti bu tavrı yüzünden oy kaybetmektedir...
Yani...
İstanbul Sözleşmesi'nin varlığı ya da yokluğu, Türkiye Cumhuriyeti ya da şu anda iktidarda olan Cumhur İttifakı üyesi partiler için bir anlam ifade etmeden "kadın" her anlamda "pozitif ayrımcılık" unsurudur...
İtiraz edilen, insanların cinsiyeti değil, "toplumsal cinsiyet" olarak anlatılan farklı cinsel tercihlerin toplumun içinde "hukuken" yaşamak istemeleridir...
Çoğunluk itirazı bu 'hukuki' durumadır, zira, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkesin can ve mal güvenliğinin teminatı devlettir, bu konuda da en 'güvende' olduğumuz dönemleri yaşamaktayız çok şükür...
 

Yorumlar (2)
İlke Evrim 3 yıl önce
Kadın"ı korumak, ötekileştirmemek ve toplum hayatının içine dahil etmek için düzenlendiği düşünülen bir metne imza atmak, bu ülke milletvekillerinin çoğu için "sıradan" bir iştir, bence, öyle de olmalıdır...BENCE DE
Soruya Cevap Verin 3 yıl önce
Sayın yazar, bu kafa yapısına ulaşmak için ne yapmak lazım, çok merak içindeyim.

Gelişmelerden Haberdar Olun

@