26.05.2021, 13:04

Simülasyonda bugün

Hayatımız boyunca karşımıza çıkan ama çoğu zaman dikkat etmediğimiz, öylesine baktığımız, yani görmediğimiz o kadar çok detay, ders, çıkarım var ki aslında.

Açıkcası bu yazının da içeriği, okuduğum bir kitapdaki şu anektodu yazan yazarı araştırmak istememle ortaya çıktı.

“Görülmeye değer hiçbir şeyin olmadığı bir görüntü bolluğu.”

- Baudrillard

Ben de bu anektod ile; 2007 yılında vefat etmiş Fransız düşünür, Sosyolog ve Yazar Jean Baudrillard’dan ve Simülasyon teorisinin günümüzde nasıl gerçekliğe doğru evrildiğinden sizlerin de farkında olmanızı istedim.

Baudrillard’a göre, gerçeklik kavramını sorgulayan toplumlarda, gerçeklik ortadan kalkmış ve onun yerini simülasyon almıştır. Buna göre, artık “gerçek ya da hakikatle bir ilişkimizin kalmadığı” ve “tüm gönderen sistemlerinin tasfiye edildiği bir simülasyon çağına” girilmiştir.

Baudrillard’ın “Simülakrlar ve Simülasyon” isimli kitabında, Simülasyon (veya hipergerçeklik) “bir köken ya da bir gerçeklikten yoksun gerçeğin modeller aracılığıyla türetilmesi”olarak tanımlanıyor. Yani simülasyon; “gerçeğin tüm verilerine sahip olan ama gerçek olmayan şeydir” tarzında bir önerme ile geliyor.

Burada Baudrillard, simüle etmenin “-mış gibi yapmak” olmadığını ifade ediyor. Örneğin, hastaymış gibi yapan kişi yatağa uzanıp bizi hasta olduğuna inandırmaya çalışırken, bir hastalığı simüle eden kişide bu hastalığa ait semptomlar görülür. Bu noktada –az önce de söylendiği gibi– simülasyon gerçekle sahte olan arasındaki farkı ortadan kaldırmaktadır; söz konusu kişi ‘gerçekten’ hasta olmadığı halde hastalığı simüle ederek ‘gerçek’ semptomlar üretmektedir, o halde bu kişi “gerçekten hasta mıdır, değil midir?”. Baudrillard’a göre, bu kişiye ne hastasın ne de değilsin denilebilir, çünkü artık kişiyi hasta veya sağlam olarak değerlendirebileceğimiz nesnel bir gerçeklik yoktur.

Garip değil mi? Plasebo etkisinin tersi gibi.

Günümüzde yaşadığımız enteresan olayları, sıradan bir günde çevremizde olup biten şeylere verdiğimiz veya vermediğimiz tepkileri, duyguları düşünün şimdi.

Bazen size de bir simülasyon içindeymişiz gibi gelmiyor mu?

Veya gerçekliği fazlaca mı es geçiyoruz acaba?

Daha önce “Sıradan biri olmamak için” başlığı ile yazdığım yazıda da bahsettiğim gibi;

Sıradanlığın ötesinde geçmek için tek yapmamız gereken şey “Farkında olmak” dır.

Gerçekliğin, varoluşun, simülasyonların, bize empoze edilenlerin, algılatılmaya çalışılanların, etrafımızda neler olduğunun, kısaca her şeyin “Farkında olalım” yeter.

Bu yazıya sebep olan kitapda ki alıntı ile bitirelim;

“Görülmeye değer hiçbir şeyin olmadığı bir görüntü bolluğu.”

- Baudrillard

Fotoğrafların çoğaldığı, anlamların azaldığı, konuşmaların arttığı, sessizliğin değerini yitirdiği bir dönem. Görülmeye değer anların yerini, teknolojiye bağımlı olmuş kültürün aldığı bir yüzyıl.

Amacı olmadan konuşanların, kare görsellere yüzlerini sebepsizce sığdıranların, ne yaptığının farkında olmayan binlercesi, belki milyonlarcası.

Yansıttıklarımızın çok, “yansıtmamız gerekenler” az.

Anlamamamız gerekenler çok, anlamadan yaptıklarımız çok.

Sükûtun ve anlamın değerini kaybettiği, nesnelerin sebepsizce önem kazandığı dönem.

Ne kaldı konuşulmayan, görülmeye değer ne kaldı?

İnsan karmaşada kendini kaybetti.

Hiçlik kaldı geriye.

(Alıntı-Özgür Bacaksız / Bazı Yollar Yalnız Yürünür)

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@