06.07.2022, 14:32

Tekelleşmiş tarafsız gazetecilik

AK Parti’nin veya daha doğru bir tabirle Erdoğan politikalarını destekleyen gazeteciler, muhalefet partilerinin politikalarını destekleyen ya da daha doğru bir tabirle, “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyen gazeteciler tarafından “omurgasız” olmakla, “tarafsız olmamakla” suçlanıyor.

Gazeteci tarafsız olmalı mı? 

Tarafsızlık nedir?

Peki tarafsızlık hangi ölçülerde olmalı? 

Babam böyle pasta yapmayı, tarafsız geçinen gazeteciler tarafsızlığı nereden öğrendi?..

Tarafını açıkça belli eden bir gazeteci mi daha tarafsızdır yoksa “özgür gazetecilik” nutukları atan gazetecinin bir belediye başkanının karşısında iki büklüm olması mı daha samimi, omurgalı ve tarafsız bir gazeteciliktir?

Muhalefeti destekleyen gazetecilerin tarafsızlıktan bahsetmeleri, “özgür basın” nutukları atmaları, her köşeye sıkıştıklarında iktidarı destekleyen gazetecilerin “tarafsızlıklarını” sorgulamaları…

Farkında değiller ama en çok kendileri gazeteciliğe zarar veriyor.

İktidarı destekleyen gazetecilerin çoğu “taraf olmadıklarını inkâr etmezken” muhalefeti destekleyen gazetecilerin “tarafsız” olduklarını anlatmaya çalışma çabalarının yarattığı oksimoronluk toplumda da çok net bir şekilde görülüyor.

Hatta muhalefet politikalarını destekleyen gazetecilerin toplumdaki etkisini, bugünlerde suç örgütü lideri Sedat Peker’in gazeteciliğine hayranlığını gizleyemeyen, “Gazeteciler tetikçilik yapıyor. Sedat Peker gazetecilik yapıyor” diyen Yılmaz Özdil çok güzel açıklamıştı…

“Sözcü, Cumhuriyet okur, Halk TV izlerseniz seçimi muhalefetin kesin kazanacağını zannedersiniz” diyerek Yılmaz Özdil güzel bir öz eleştiride bulunmuştu.

“Boş ümit bahşetmeyene, savunduğu görüşün kitlesinin duygularıyla oynamayana, mahallesindeki insanlara, ‘ortaokulda okulun bahçesine havuz yaptıracağını’ söyleyen başkan adayı gibi yaklaşmayana” doğru gazeteci diyebilir miyiz? 

Gazeteci de nihayetinde insandır. Sorumlulukları vardır. Bir görüşü vardır. Bunu yazar, çizer. Kendisiyle aynı görüşte olmayan gazeteciler de başka fikirleri yazar, savunur. İnsanlar okur, iki farklı düşünce harmanından yararlanır. Ortaya bir sentez çıkar, yeni bir bakış oluşur. 

Tekelleşmiş fikirler bütününde yapılan gazeteciliğin kime faydası vardır?

Tıpkı pandemide sergilenen gazetecilik gibi…

Sabah yazarı Melih Altınok’un da bu konuyu taşıdığı köşesinde belirttiği gibi: 

“Pandemi sürecinde ak koyunu kara koyunu gördük işte.
Benim diyen muhalif gazeteciler, dünyayı teslim alan otoriteye gıklarını çıkartabildiler mi?

Ana akım küresel söyleme teslim olmuşken, alternatif bilimsel tezler sansürlenirken, içlerinden biri de çıkıp "Ne oluyor" diyebildi mi?

Seyahat, eğitim ve çalışma gibi evrensel haklar askıya alınırken, ağzımızı bezlemeden sokağa çıkmamız yasaklanmışken, adlarında bol bol özgürlük geçen partilerinin yasakçı ve teslimiyetçi söylemlerini eleştirebildiler mi?

Hepsi papağan gibi aynı şeyleri tekrar edip durdu…”
 

***
 

NATO gazeteciliği ve “otoriter” Erdoğan

İspanya'nın ev sahipliğinde Madrid'de düzenlenen 32. NATO Zirvesi’nin ardından Amerikalı gazeteci ve siyaset yorumcusu Michael Tracey’in  zirvedeki gazetecilikle ilgili açıklamaları olay oldu…

Michael Tracey, “ABD Başkanı Biden ve İngiltere Başbakanı Johnson’ın, kendi ülkelerinin medyasına söz verip önceden belirlenen soruları cevapladığını” söyledi.


Michael Tracey, Erdoğan ile ilgili ise, “'Otoriter' olarak etiketlenen Erdoğan, önceden belirlenmeyen soruları cevapladı. Erdoğan'ın yardımcısı bana soru soracakların önceden seçilmediğini ve istediğim her şeyi sorabileceğimi söyledi” dedi.

Biden ve Boris Johnson’a koskoca NATO zirvesinde özgürce soru sormak bile yasak.

Ne demokrasi, ne “ifade özgürlüğü” ama!


 

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@